
Hollanda’nın renkli tarlalarının en büyük temsilcisi olarak bilinen Keukenhof Lale Bahçesi, doğanın muhteşem göz kamaştırıcı güzelliğiyle her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor. Bu yıl bu eşsiz lale diyarını ziyaret etme fırsatı buldum. Keukenhof’a giriş yapar yapmaz, kendimi adeta bir renk cümbüşünün arasında buldum.
İlk adımdan itibaren beni karşılayan, binlerce farklı türde lale oldu. İşte bu bahçenin gerçek sihrini oluşturan şeydi: Lalelerin sonsuz çeşitliliği ve her birinin özgün güzelliği. Göz alıcı kırmızılar, gökyüzünden rengini alan maviler, canlı sarılar ve daha pek çok rengarenk lale türü arasında saatlerce kaybolmak ruhumu besledi.
En çok etkilendiğim lalelerden biri, “Queen of Night” adıyla anılan koyu mor lale oldu. Rengi siyah ve bordo karışımı olan bir lale türüydü. Tam karşısında ise, “Apricot Parrot” adlı lale, yumuşak bir şeftali rengiyle adeta gözleri kamaştırıyordu. Ayrıca en çok şaşırdığım şeylerden biri ise lalelerin büyüklüğüydü! Gerçekten laleleri neyle beslediklerini çokça düşündüm. 🙂
Bahçenin içinde dolaşırken, her bir lale türünün yanında açıklamaların yer aldığı bilgilendirici levhalar göreceksiniz. Bu levhalar sayesinde her bir lale türünün özellikleri, kökeni ve bakımı hakkında bilgi edinebilirsiniz. Keukenhof sadece bir lale bahçesi değil, aynı zamanda laleler hakkında eğitici bir deneyim sunuyor.
Burası lalelerin güzelliği haricinde bolca doğadan esinti barındırıyor. Güneş ağaçların arasından usul usul süzülürken bir yandan yürüyüş yolunda ilerlerken Keukenhof’un çevresini saran meşhur Hollanda göllerinin keyfini çıkarabilir, ve gölde yüzen eşsiz güzellikteki kuğuları ve ördekleri izleyebilirsiniz.
Bahçe boyunca yürürken, etrafınızdaki insanların da aynı hayranlıkla laleleri izlediklerini göreceksiniz. Her yaş grubundan insan, bu renkli dünyanın, güneşin tadını çıkarıyor. Fotoğraf makineleriyle laleleri karelemeye çalışan turistler, çocuklarını eğlendiren aileler ve sadece sessizce manzaranın keyfini çıkaran çiftler… Keukenhof’un herkes için bir şeyler sunduğunu görmek gerçekten keyifliydi.
Keukenhof Lale Bahçesi’ndeki bu unutulmaz deneyim, benim için sadece bir gezi değil, aynı zamanda doğanın güzelliğine ve çeşitliliğine olan derin bir saygının da bir ifadesiydi. Her bir lale, doğanın muhteşem bir sanat eseri olduğunu kanıtlıyor ve insanı bu güzelliğin içine çekiyor. Keukenhof’u ziyaret etmek, lale tutkunlarının ve doğa severlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir deneyim.
Ayrıca Keukenhof’un girişinden alacağınız bir harita ile gezinizi eğlenceli hale getirebilir ve içeride bulunan lale mozaiğini görebilir, botanik labirentte kaybolabilir, ve damağınızda eşsiz bir tat bırakacak mini nutellalı pankekleri ve meşhur hollanda patates kızartmalarının tadını çıkarabilirsiniz. 🙂
Yazımı bitirmeden önce ufak bir bilgiyi daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Hollandaya gelen ilk lale hakkında 🙂
Lalenin Türkiye’den Avrupa’ya yolculuğu 400 yıl önce başlıyor. Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa ülkelerinin İstanbul’daki büyükelçilerine lale hediye ediyor. Hollanda kökenli büyükelçi Ogier Ghislain de Busbecq, Kanuni Sultan Süleyman’ın hediyesi lale soğanını Viyana’ya saraya getiriyor ve saray bahçivanı Carolus Clusius’a veriyor. Clusius ise laleyi Hollandalılara tanıtıyor. O tarihten itibaren Hollanda lalenin merkezi olmak için kolları sıvıyor ve tüm dünyaya lale soğanı ihraç etmeye başlıyor. Ve lale Hollanda’nın bir simgesi haline geliyor.
1 Yorum